top of page
Ara

Suicide Room/İntihar Odası

  • Samdra.x
  • 3 Eyl 2015
  • 4 dakikada okunur

İntihar Odası 2011 Polonya yapımı Dram filmi. IMDB puanı ise 6.6/10. Yani başarılı bir film.Süresi 1saat 50 dakika. İzlenmeli .Tavsiye ederim.

Konusu şöyle, lise son sınıf öğrencisi Dominik Santorski'nin hayatı tıkırındadır. Zengin bir ailesi, güzel bir kız arkadaşı ve iyi arkadaşları vardır. Ta ki, en iyi arkadaşı Alex ile baloda idda sonucu öpüşünceye dek. O olaydan sonra Dominik ertesi gün okulda Alex ile gülüşür ama akşam karate kursunda dövüşte Alex onu nakavt edince, Dominik tuhaf bir haz duyar. Buna bir çeşit orgazm noktası diyebiliriz. Ardından Dominik gece tüm internette karakte dedikodusu yayınlanır ve alay konusu olur. Üstüne birinin parmaklarıyla çektiği eşcinsellik çağrışımı yapan video yayılınca Dominik tesadüf eseri bir mesaj alır ve online bir oyuna katılır. İntihar odası olarak adladırılan oyunda, herkesin amacı ölmektir ve Dominik hayatının tamamen değişeceğinden habersizdir.

Bu arada Alexle oldukça yakın arkadaşlar, sınavda sadece el işaretleriyle birbirlerine kopya veriyorlar.

Peki nasıl bir film?

Başta biraz sıktığı doğru ama şu zamanlarda sanal dünyanın çocukların üzerindeki etkisini anlatıyor. İzlerken sürekli düşünmek gerek. Anlatayım o zaman, Dominik intihar odasına kabul edilmek için oldukça gıcık bir oyuncuyla yarışır ve kazanınca kabul edilir. Ama asıl ilgisini çeken oyunun ve salonun kraliçesi Sylwiadır...

Sylwianın karakteri pembe saçlı, oldukça çekici bir karakterdir ve Dominik hızla onun rüzgarına kapılır. Sylwia ile ilk görüntülü konuşmalarında Dominik kızın yüzündeki tuhaf şeyi fark eder. Sylwia artık her görüntülü görüşmelerinde garip bir maske takacaktır. Üstelik bu gizemli kız, 3 yıldır depresyondadır ve evinden dışarı adım atmamıştır. Tam bir asosyellik örtneği yani!

Neyse Sylwia, Dominik'e intikam almasını önerir.

"Bir terörist ol. Sen bir teröristsin." Sözünden anlaşılıyor zaten! Ama öyle klişe şeyler değil, tarzını değiştiriyor. O masum oğlandan, daha emo, makyaj yapan tehditkar bir tipe dönüşüyor ve bambaşka bir giyim tarzı ediniyor. Ayrıca yanında silah taşıyor. Tam bir terörist oluyor anlayacağınız.

Tabi tanıştıktan sonraki gün, Dominikle karşılaşan herkes gözlerini kaçırıyor ve derste, onu rezil eden Alex ve eski kız arkadaşı ona bakarken kafasını olumsuz anlamda sallıyor. Tam bir aşağılama olayı ._. Sonra da kendisine bulaşan erkek tayfası onu takip ederken silahını çıkartıp onları korkutuyor.

Sonra bir opera akşamı, aile dostları Dominik'e kızlarıyla sevgili olmak isteyip istemediğini soruyor. Tabi kendi ailesinin ve kızın önünde. Dominik ise "Tek sorun şu ki, ben erkeklerle ilgileniyorum. Gayim." diyor ve arkada duran heykeli öpüyor! Gerçekten cesaret buna denir!

Sylwia okuldaki olayları duyunca da aynen şöyle diyor "Nasıl da korkmuşlardır..."

Tabi akşam tekrar Sylwia ile konuştuğunda ise sözleri daha çarpıcı:

"Anlatamıyorum, tüm kontrol elimdeydi. Bir hayvan gibiyidim. Ya da tıpkı bir katil gibi." Anlayacağınız artık eski Dominik Santorski'den en ufak kırıntı yok...

Sylwia ise o efsane sözlerinden birini daha söylüyor: "Ben özgürüm,bu duyguyu şiddetle tavsiye ederim.İhtiyacın olan her şey içinde."...

Sonrasında, Dominik Sylwia'nın anısını dinleyince ailesinden şüphelenip 10 gün odasından çıkmıyor. En sonunda hizmetçi ailesine söyleyince fark ediyorlar ama Dominik cevap bile vermiyor. Sonrasında eve polis çağırılıyor ve Dominik kollarını kesmiş halde. Hemen hastaneye götürüyorlar tabi. Zarar almıyor ve eve geri dönüyorlar. Annesine söylediği ünlü bir replik var: "Acı çekmek zorundasın daha önce hiç çekmediğin kadar. Nasıl bir acı içinde olduğumu anlaman için." Vay canına...

Neyse Dominik tekrar odasına kapanıyor, bu sefer psikolog çağırılıyor ama nafile. Odasından çıkmıyor. Ardından aile başka bir psikolog çağırıyor ve psikolog muayene zorunluyken etmeye gerek duymadan ona ilaç yazıyor ve anne babasına tavır yapıyor. Tabi annesi en sonunda kızıp "Siktir git evimden." diyor. Yürü be!

Dominik ise psikologla konuşurken hem gülerek hem ağlayarak şunu söylüyor: "Aslında kendi canına kıyan insanları hiç anlamıyorum. İnsanın yaşama karşı cesareti olmalı bence onlar korkak. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünen bencil yaratıklar. Sana bahşedilmiş en büyük hediyeden nasıl feregat edersin ki?Bunu sevdiğin insanlara ve kendinen nasıl yaparsın? Bunu anlamıyorum ve anlamak da istemiyorum. Elinden geldiği kadar başkaları için yaşamalısın."

Tabi Sylwia sürekli intihar etmek isteyen bir kız ve Dominik ilaçlarını almayınca onu oyundan atıyor. Eh, Dominik de kendini zar zor kabul ettirip ilaçlara başlıyor.

Sonra Sylwia'ya buluşma teklif ediyor ama Sylwia evden asla çıkmadığı için reddediyor. Bu sırada Dominik öyle mahvolmuş ki üniversite sınavlarına bile girmiyor. Depresyon.

Tabi Dominik ve Sylwia o kadar yakınlaşıyor ki, kamerayı açıp uyumalarını canlı kaydediyorlar. Yani uyanınca birbirlerini görüyorlar, ama bilgisayardan. Elektirik faturası is coming...

Sonunda ise Dominik Sylwia'nın verdiği son görevi yapacakken ailesi interneti kesiyor ve Dominik ağlıyarak ailesine yalvarıyor. Ama tabi bir daha oyuna giremiyor...

Bu arada annesi de babasını aldatıyor...

Sonra Dominik internetin gelmeyeceğini anlayınca oyunda gitmesi gereken yer barken, gerçek bir bara gidiyor ve orada ilaçlarını aşırı dozda alıp üstüne birayla yutuyor. Tabi ki de ölümcül...

Neyse Dominik sarhoş olup tuvaletteki bir çifte komik taklitler yapıyor ve resmen maskara oluyor. Ama işler iyiye gitmiyor tabi. Kusmaya çalışıyor ama kusamıyor. Ve

"Ailemi arayın! Ailemi arayın! Anne!" diye bağırıp yerlerde kıvranıyor ve çift ne ambulans çağırıyor, ne de birini arayıp yardım istiyor. Hatta bundan tuhaf bir zevk alıyorlar.

Sonra oyunda kimse Dominik'in gelmediğini anlayınca endişeleniyor ve en sonunda Dominik'in karakteri geliyor ve şöyle diyor. "Ben Dominik'in annesiyim. O öldü." diyor. Ve oyundaki tüm arkadaşları çıkıyor, en son olarak Sylwia tabi.

Sylwia da bilgisayarının kablolarını kopartıp 3 yıl sonra dışarı çıkıyor ve yere çöküp deli gibi ağlıyor.

Peki ne anlatıyor?

Bu yıllarda, çoğu genç depresyona özeniyor. Havalı olmak ya da dikkat çekmek için. Ama bu gerçekleri anlatıyor, depresyon kolay bir şey değil, insanlar deliriyor veya ölüyor. Yani sizin kendinizi üzmeniz sağlıklı değil, hayatınızı elinizden alıyor depresyon. İyi bir şeye özenin yani ._.

Sanal Arkadaşlık.

Sadece bu da değil. Çoğumuz gerçek hayattaki arkadaşlarımızı pek sevmeyiz. Yaşadıklarımızdan ötürü ya da başka etkenler de olabilir. Ama sanal arkadaşlıklar öyle değil. Bir şekilde ve bir yerde onlarla tanışıyoruz ve herkesten önemli oluyorlar. Bir grubumuz ya da bir arkadaşımız oluyor. Ve ona bağımlı oluyoruz. İşte sanal arkadaşlığın gücünü anlatıyor. Ama tabi, sanal arkadaşlık kolay değil, yüzünü görmediğiniz, sesini duymadığınız biri. Ama etkisi büyük. Ya gerçek hayatta görüşerek sonlanıyor ya da yazışma bitiyor. Tabi bunun yüzünden çıldıranlar var. Şahsen, her ne olursa olsun sanal arkadaşlığı öneririm. Onlar özel insanlar. Ve iz bırakıyorlar.

Filmi mutsuz bir döneminizde izlemeyin. Sonu oldukça çarpıcı. Yani annesi öldü dese bile, sanki hiçbir zaman cesedi bulunamayacakmış gibi hissettim. Sürekli "Ah, onu buldular budala, yoksa annesi öldü demezdi." diyorum. Biraz ergenlik koksa da popüler bir filmdir.

Tamam öyleyse,

Başka bloglarda görüşmek üzere!


 
 
 

Comments


© 2023 by The Book Lover. Proudly created with Wix.com

  • Facebook B&W
  • Twitter B&W
  • Google+ B&W
bottom of page